Ümit Özdağ: Nüfusu artırmak istiyorsan eğitimi düzelt

Zafer Partisi Genel Baş­kanı Ümit Özdağ, tutuklu bulunduğu Marmara Cezaevi’nden Türkiye’nin nüfus artışına yönelik stratejik çözüm önerile­rini yazdı ve SÖZCÜ ile paylaştı. Özdağ, şu ifadeleri kullandı;

Ülkemiz küresel ısınma ve stratejik göç mühendisliğinin tetiklediği yeni bir kavimler göçü dönemine sahne olan dünyada, göç yollarının ana kavşağında yer alan ülkelerden biridir. Mevcut doğurganlık eğilimleri sürdüğü takdirde, 2050 yılına kadar Avrupa Birliği ve Türkiye’de nüfus azalmaya devam edecektir. Buna karşılık, Mısır, İran, Pakistan ve Irak gibi ülkelerde ciddi nüfus artışları beklenmektedir. Küresel ısınmanın, İtalya’nın güneyinden başlayarak Türkiye, İran ve Afganistan’a kadar uzanan 46 ülkede ekonomik kayıplara yol açması ise bu göç dalgalarını daha da hızlandıracaktır.

Bu gelişmeler, Türkiye açısından nüfus artışını yalnızca demografik bir konu olmaktan çıkarıp doğrudan bir beka meselesi hâline getirmektedir. Bugün, iktidar ve muhalefet bu konuda aynı tespiti yapmaktadır: Nüfus artmalıdır. Ancak artık tespitler yeterli değildir; somut ve kapsamlı politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Nüfusun sürdürülebilir şekilde artabilmesi için doğurganlık oranının en az 2,10 olması gerekirken, bu oran şu an yalnızca 1,50 düzeyindedir. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu, alınacak tedbirlerle bu oranın tekrar 2,10’a ulaşmasının güç olduğunu, çözümün Türk Dünyası’ndan Türkiye’ye nüfus kazandırılmasıyla mümkün olabileceğini ifade etmektedir.

“TEK ÇÖZÜM YOLU YOK”

Oysa nüfus artışını sağlamak için tek bir çözüm yolu yoktur. Ekonomik, kültürel, eğitimsel, finansal ve psikolojik pek çok yöntemin eşgüdüm içinde ve sistematik biçimde uygulanması gerekir. Bu bütünlük sağlandığında nüfusumuz yeniden artış eğilimine girebilir.

Her şeyden önce, nüfus artışı konusunun Türkiye için bir beka meselesi olduğu toplumun tüm kesimlerine açık ve sürekli şekilde anlatılmalıdır. Televizyon tartışmaları, kısa videolar ve kamu spotları aracılığıyla, nüfusu azalan ülkelerin karşı karşıya kaldığı tehlikeler kamuoyuna etkili bir biçimde aktarılmalıdır.

Aile kurumunu aşındıran televizyon programlarına kesinlikle son verilmeli; bunun yerine, aile içi dayanışmayı, anne-baba ve çocuk arasındaki bağı güçlendiren dizi ve filmler teşvik edilmelidir. Günümüz dizilerinde sıklıkla karşılaşılan, üretmeyen, çalışmayan, fakat zenginlik içinde yaşayan hedonist yaşam biçimlerinin idealize edilmesi, gençlere son derece olumsuz rol modeller sunmaktadır. Hollywood ile Pentagon arasındaki ilişki dikkate alındığında, sinema ve dizi sektörünün yalnızca bir eğlence aracı olmadığı da açıktır. Nüfus artışı, her şeyden önce kültürel bir meseledir; biyolojik bir sonuç olmadan önce zihinsel ve sosyal bir dönüşüm gerektirir.

İSTANBUL NÜFUSUNA DİKKAT ÇEKTİ

Bu bağlamda, yanlış şehirleşme politikaları ve büyükşehir yasasıyla köylerin tasfiye edilmesi, nüfus artışının önündeki en büyük engellerdendir. İstanbul gibi metropollerde çocuk sahibi olmanın, Çankırı, Kastamonu veya Çanakkale gibi illere kıyasla çok daha zor olduğu açıktır. Bu nedenle İstanbul’daki nüfusun 10 milyon seviyesine indirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Yeni evlenen çiftlere düşük faizli ve uzun vadeli kredi verilmesi önemli bir adımdır, ancak tek başına yeterli değildir. Ebeveynlerin çocuk sahibi olma konusundaki en büyük endişelerinden biri, çocuklarının eğitimiyle ilgilidir. Devlet okullarındaki kalite düşüşü, anne-babaları henüz çocuk doğmadan özel okul masraflarını düşünmeye sevk etmektedir. Bu nedenle, çocuk sayısının artması için devlet okullarındaki eğitimin kalitesi acilen yükseltilmelidir.

Ayrıca her doğan çocuk için, ailenin gelirine göre temel ihtiyaçların karşılanabileceği bir kartın devlet tarafından verilmesi yerinde bir uygulama olacaktır. Böylece mama, bez, giysi gibi temel ihtiyaçların yükü hafifletilecek; aileler çocuk sahibi olma konusunda daha cesaretli olacaktır.

Sadece eğitimin kalitesi değil, süresi de doğurganlık kararlarını etkilemektedir. Üniversite diplomasının zorunlu olduğu yönündeki algı, aileleri “sadece bir çocuğum üniversite okuyabilir” düşüncesine itmektedir. Oysa Türkiye’nin daha fazla üniversite mezununa değil, nitelikli meslek lisesi mezunlarına ihtiyacı vardır. Gençlerin meslek liselerine yönlendirilmesi, eğitim yaşamının 22 değil 18 yaşında tamamlanmasını sağlayacak; böylece gencin aile üzerindeki ekonomik yükü hafifleyecek, bu da daha fazla çocuk yapılmasını teşvik edecektir.

Bir diğer öneri de çocuk sayısının artışı ile konut politikalarının birleştirilmesidir. Ev sahibi olmayan ailelere, ikinci çocuklarının doğumu sonrasında düşük faizli ve uzun vadeli ev kredisi verilmelidir. Üçüncü çocukta bu faizin daha da düşürülmesi teşvik edici olacaktır.

Zafer Partisi olarak biz, nüfusumuzun artmasını, genç ve dinamik bir yapının korunmasını, sigorta ve istihdam sistemlerinin çökmeden sürdürülebilmesini, bu adımların atılmasına bağlı bir öncelik olarak görmekteyiz.

Kaynak: Sözcü

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*